Neşeli haneler,
Kalabalık haneler,
Huzurlu haneler,
Mis kokulu haneler,
Büyük haneler.
Dost haneler.
'Hanenizde oruçlular iftar etsin! Sofranızdan ebrar (salih insanlar) yesin! Melekler de size (rahmet ve mağfiret) duasında bulunsunlar!'
[Ebu Davud, Et'ıme 54]
Aşina olduğum fakat pek kullanmadığım 'hane' kelimesini çok severim. Kelimelere sevgim şüphesiz çağrıştırdıklarından. Hane kelimesinin çağtıştırdıklarını düşündüm; evin halkı, kendine özgü rayihası, misafirlerin giderken gözünde canlanan yemekleri/sofraları, istemsizce uyulan kuralları ve farklı anlamalar ifade eden özel günleri.. Farkettim de; 'bizim hane' ifadesinin barındıkları ne çok.
Her şeyi kendine özgü olan hanelerin Ramazanı güzelleştirme çabaları da farklı.
Bizim hanenin Ramazan güzelliği; her defasında komşularımızın eve sığdırdığımız insanlara hayret ettiği büyük iftarlarımız. Annem zaten 'atom karınca' diye anılır da, bu özelliği Ramazan da iyice belirginleşiverir. Kalabalık iftarlarımızda misafirlerimiz bizim haneye özgü yemekleri beklerler, Ramazan gelmeden tembihler başlar; 'Ben kasaba pilavından isterim, ben mantını özledim, paça çorbasından başka çorba yapma.'
Beni en çok mutlandıran;
Yaz nimetinin güzelliğiyle yapılan bahçe iftarlarımız.
Beni en çok gülümseten;
Şüphesiz ananem.
'Edaa gızıım icuk gel hele. Senden bi' şey isticem' derken ben anlarım da ne diyeceğini, o baş parmağıyla işaret parmağını birleştirip ağzına götürür. Ben de mutfağın yolunu tutarım. Kahve müptelası ananeciğim.
Beni en çok hüzünlendiren;
Mahallenin yalnız büyükannelerine yaptığımız iftar. Davete yalnız icabet etmek zorunda olmaları, hastalıklarından ötürü tereddütle yemeleri, geçen sene iftarda olan bir tanesinin 'Seneye anneni de çağır.' diyerek ayrılması, ve seneye -yani bu sene- artık çağrılacaklar listesinde olmaması.
Tüm bunlara rağmen hala dünyaya olan bağlılığımız ayrı bir hüzün sebebi.
Bugün Ramazan'13 ve biz sadece Ramazanın ilk 2 günü çekirdek aile olarak iftar yaptık, şükürler olsun.
Misafirli sofralarınız olsun.
Duamız eksik olmasın.
Ramazan'13 1434