14 Mart 2013 Perşembe

Samimiyeti Hissetmek Diyorum; Güzel Şey!

  Blog yazmaya başladığımdan bu yana çekilişlere hep mesafeli oldum. Emirvari sıralanmış bir takım görevlerden sonra sıraya girmek gibi şeyler samimiyetsiz geldi çoğu zaman. -istisnalar var tabii- Ve gelen hediyeleri sergilemenin de reklam yaparmış gibi olduğunu hissettim bazen.

   Zaman zaman samimiyetini bildiğim bloglarda çekilişler gördüm, belki olabilir dedim ben de hiç bir şart koymadan çekiliş yapsam da hediye etme sünnetini yerine getirsem mi diye düşündüm düşündüm, sonra sevmediğim çekiliş yazılarından gördüm yine, vazgeçtim.

  Yine bir gün samimiyetini bildiğim -bu bilme, bir nevi hissetme aslında, nasıl olduğunun farkında varmadan olan- birinin, -hani şu hamarat olan Hamarat Kedi- tatlı çizimlerinin de içinde bulunduğu blogunun 1. yılının mutluluğuyla bir hediye çekilişi düzenlediğini gördüm, dayanamadım ve yorum yazdım. O çizimleri öyle içten istemiş olmalıyım ki, bir gün sevgili Aynur'dan bir mesaj geldi; meğer kazanan benmişim. Tam da internete girmediğim zamana denk gelmiş çekiliş sonucunu yazdığı yazı, yoksa ben kaçırır mıydım? -sevdiğim blogların her bir yazı güncellemesini okumaya çalışırım sevgili okuyan- sevmek, sevgi, sevgili ne güzel kelimeler.


 Aynur'un hediyeleri elime ulaşıp, kucakladığımda bir çekiliş süreci ne kadar içten olabilirmiş, bir kutu nasıl samimi bir arkadaşından hediye almış gibi düşünülerek hazırlanabilirmiş görmüş oldum ^^


 Ve 1. olarak uzun zamandır olan çekilişlere katılmama kararımı, ardından da gelen hediyeleri sergilemek reklammış gibi düşüncemi aşmış oldum. Zira böyle incelikleri anlatmasam olmazdı; ve dahi güzellikleri anlatalım güzellikler artsın inşAllah diyorum.

İçtenliğinizi kaybetmeyesiniz.
Muahbbetle ^^

Dipnot: Sizin göremediğiniz daha başka tatlılıklar da var aslında, onlar da bana kalsın. Aynur'cuğum teşekkürümü bir de buradan yapmalıydım!

12 Mart 2013 Salı

Defterlerle Aramız Bozulmasın!

'Demek yazmak bu işe yarıyordu! Birisinin öldükten sonra bile seninle konuşmasına imkan veriyordu.'
Aşkın Kimya'sı-Muriel Maufroy

 Defterlerle aram küçüklüğümden bu yana iyi, yazmakla olan ilişkim için aynı şeyi söyleyemem ama. Bilmiyorum böyle söylemek kendimden yükümlülüğü atmak mı oluyor ama, daha önce bahsettiğim çizmek ve kitaplar konularındaki sitemimi bu konuda da düşünüyorum zaman zaman, bana hiç bir zaman yazmanın güzelliğini anlatan biri olmadı, kompozisyon ödevleri hep işkence olmuştu. Aslında bunlar hep bu modern hayata ayak uydurma, sınav odaklı çocuk yetiştirme hengamelerinin bir yansımasıydı, ben de buna kurban.

 Neyse ki bu halin farkına vardığım bir dönemim oldu da yazmaya vermem gereken değeri anladım. Gerçi bugün herkes bir yerlere bir şeyler yazar durumda. Ama benim istediğim yazdıklarımın bir özel hayat parçalanması, anlık ifadelerin feysbuk, tuvitir zaman tünellerinde kaybolmasından ziyade hisler, düşünceler, teşvikler. Bu yüzden blogun yeri, diğer hesaplarımdan farklı, onlar donsa da burası donmuyor.

  Sosyal medyayla arama mesafe koyunca defterlerle aramın iyileştiğini hissetmek, bana bazı kararlar aldırıyor. Paylaşmak güzel evet ama paylaşımlarımız anlık olmaktan öteye geçmediğinde, çevremizdekilere anlatmadıklarımızı oralarda paylaşınca 'paylaşım'ı tam da özümseyemediğimizi düşünüyorum.

Defterlerle ilgimi anlatayım istedim bu yüzden, şimdiye kadar yüklesen eğride seyreden samimiyetimiz hep olsun diye:

En eski defterlerimden biri.
Günlük.
Hiç bir zaman düzenli tutamadım.
1 ay aralıksız yazmış ve bırakmışım. Çünkü takıntılıyım/dım, bir gün atlarsam yazamam :)



Hatıra defteri.
Desenli bulamamışım, ben süslemişim.
Sibel Can diye bir arkadaşım vardı evet ^^


Lise hatıra defteri.
Her dönemde hatıralara değer verendim.


Bu defterin hikayesi ise burada ve burada.
Günlük diyemem, deneme de değil, sadece güzel anlar da yok, benden bir şeyleri barındırıyor.
Arkasında okuduğum kitap listeleri.


Zaman zaman oraya buraya bir şeyler çizdiğimi farkedince bu deftere ihtiyacım olduğunu anladım.
Karalama defteri.


Hediye defter, pek severim.
Kuzenimin -kuzen demek çok sığ kalıyor onun için kardeşyarım- bize dair notlar tutmamız için bana hediyesi.
Kıymetli.


Ben ve yanımdakilerin 'O an'a dair notları.
Anı biriktirme defteri.


Konuşma, seminer notları.
Arkasında blogda yazacaklarım, kitap tavsiyeleri gibi listeler. -arkaları doludur defterlerimin-
Çizgisiz sayfalarına yazmayı seviyorum.



 Defterlerinizle barışın.
 Güzellikleri yazalım, güzelliklere vesile olalım.
 Muhabbet ile.

5 Mart 2013 Salı

Yavaş Yavaş Yiyelim!


Biliyoruz ki pek bir modern çağda yaşıyoruz. Modern de ne anlamdaysa.
‘Modern’ çağımız bize sürekli ‘hızlı ol, çabuk, hadi!’ gibi kelimeler fısıldıyor. Zira pek bir meşgulüz; yetiştirmemiz gereken ödevler,  zamanında aşmamız gereken sınavlar, sertifika sahibi olmamız gereken kurslar, sahip olmamız gereken bir kariyer, onlar olmadan vasıfsız olduğumuz, almamız gereken diplomalar var. Diyeceğim o ki, her şeye vakit ayıramayız öyle; düşünmeye mesela.

Ne yediğimizi, yediklerimizin ne barındırdığını, nereden geldiğini işte tam bu sebeplerden ötürü düşünmüyoruz. Düşünmeksizin yiyoruz!

‘Concentrate on what you are eating. Other tasks can wait.’

Oysa yemek yemek öyle sandığımız gibi sıradan ve sadece mideye dair bir mesele değil. Bunu Efendimiz(s.a.v)’in bu konuya verdiği önemden, ayet-i kerimelerdeki yerinden ve dahi âlimlerin sözlerinden çıkarabiliriz.

“Ey Peygamberler! Helal olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun. (El-Mu’minun, 51).”

 Helal şeylerden yemekten bahsettikten sonra salih amel vurgusu bana ikisinin arasında ilişki kurma gerekliliğini hissettiriyor. Hayır canım yemekle amelin ne ilgisi olabilir diye düşünebiliriz, ama bence düşünmeyelim. Defne Koryürek’in de videoda bahsettiği gibi yediklerimizin teker teker hücrelerimize ve dahi ruhumuza etkisi olduğunu düşünürsek, yediklerimiz konusundaki hassasiyetimiz farklılışacaktır diye düşünüyorum. Öyleyse belirli ölçütlerimiz olmalı, ölçütler bizim hayatımıza yol veren şeyler ve her daim Rabb’in ve Efendimiz(s.a.v)’in sözlerinden bunları belirleyebilsek mutlanacağız. Bu konudaki ölçütümüzü de Efendimiz(s.a.v)’in şu cümlelerinden çıkarabiliriz diye düşünüyorum:

“Şüphesiz helal bellidir. Haramda bellidir. Fakat bu ikisi arasında (helal veya haram olduğu açıkça belli olmayan) birtakım şüpheli şeyler vardır ki, pek çok kimse onları bilemez. Şüpheli şeylerden kaçınan bir kimse, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden sakınmayan bir kimse ise, zamanla harama düşer.”
 –Buhari, İman-

 Rabb’imizin bize emanet ettiği midemize girmeyi hak edecekler; helaldir diyebileceklerimiz. Şu durumda yediklerimizi kim üretiyor, nereden geliyor, ne amaçla üretiliyor, doğal mı hassasiyetlerimiz hiç de yersiz değilmiş!

İbrahim Edhem Hazretlerinin çok sevdiğim bir sözüyle yazımı bitireyim:

“Kemale erenler, ancak midelerini gireni kontrol etmekle kemale erebilmişlerdir.”

Tüm bunları düşünmeme sebep ise ‘Ayvayı Yedik’ ajandamdaki bir alıntısından dolayı merak ettiğim Defne Koryürek’in şu konuşması:



'Yavaşla'maya övgümüz yeme konusunda da devam etsin inşAllah.
Çiğnemeyi unutmayalım :)