26 Nisan 2011 Salı

İnsanın Kötülüğe Meyli.

   Orta okul yıllarıma bir gidip geldim, Teselliler Kitab'nın 'Çirkinliğin' Tesellisi bölümünde 'Psychological Social Reality, Eye of the Storm' adlı deneyi okurken. Hatırladım ki, 8. sınıfa giderken ingilizce öğretmenimiz bize bunu yapmıştı. O zamanlar tam olarak farkına varamadığın bu deney, öğrencilerin ayrımcılık yapmaya ikna edilip edilemeyeceğini ölçüyormuş meğer.Bakın bizimki nasıl olmuştu:

   İngilizce hocamız herhangi sıradan bir gün yine derse gelmişti. Fakat bu kez biraz farklı davranıyordu. Övünmek anlamında söylemiyorum, ben o zamanlar okulda en iyi öğrenciler arasındaydım. Hocalarla da arama iyiydi. İngilizce hocamla daha da iyiydi. Ama o gün derse girip 'Renkli gözlüler(mavi,yeşil),
kahverengi ve siyah gözlülerden daha salaktır.' dedi , ki ben de yeşil gözlüyüm. İlk başta çok önemsemedim, ama sonra beni de aşağılamaya başladı. 'Eda çok çalışkan görünüyor ama aslında o hep kopya çekiyor.' gibi şeyler söylemeye başladı ve bununla da kalmadı. Bana soru sordu, o soruda da takılacağım tutmuş o gün :) Sonra 'Bakın yapamıyor işte.' demeye devam etti. Ben ağlamaya başaldım, ardından birkaç renkli gözlü kız arkadaşım daha. Bu sırada sınıfın hali deneyin sonucu açısından önemliydi. Sınıfta renkli gözlüler ayaklanndı tabi, bu beklenen bir sonuç. Kahverengi ve siyah gözlülerin tepkileri ise benim arkadaşlarımı ölçmem açısından iyi olmuştu. Çünkü bir kısmı 'Hocam söylediğiniz saçma.' demekte ısrar etmişti (ki onları takdier etmiştim), hatta tenefüse girdiğimizde yanıma gelip 'Bence müdüre şikayet et.' demişti:) Bir kısmı ise, 'Evet hocam ya biz daha zekiyiz, onlar salak.' tarzında şeyler söyleyip dalga geçmeye başlamışlardı. İşte bu insanlar ayrımcılığa hazır insanlardı..

  Bu olayı hatırladıkça bir otoritenin insanları nasıl kolay parçalara ayırabileceğini bir kez daha anlıyorum. Toplumdaki çoğu ayrım, aslında deneydeki kadar saçma ayrımlar değil mi düşünce? Öyle.. Ve biz bize dayatılan bu standartları koşulsuz kabul edip, insanlara onlara göre davranıyoruz. Günlük yaşamı düşünseniz de bu böyle, siyaseti ya da iş yaşamını da. 'Çirkinlik' kavramı neye göredir mesela? Kim daha çirkindir? Kim daha güzeldir? Ya da siyaseti düşündüğümüzde, insanlar bir otoriteye bağlanıp, otorite deneydeki gibi 'Şunlar daha salaktır.' dese onu kabul edip, ona göre parçalara ayrılmıyor mu? Ayrılıyor.. İnsanlar birilerinin oluşturduğu parçalara dahil oluyor. Sorun bir parçaya ait olmak değik de, sorun parçanın saçmalıklarını koşulsuz sahiplenmek.

  Oysa ki insanlar O'nun gözünde 'bir'! Kimsenin kimseye üstünlüğü yok!
  O'nun otoritesinden başka otoritenin bizi bağlamaması duasıyla diyorum.
  O'nunla olasınız.

Teselliler Kitabı ile Bağım.



  Siz hiç bir kitabı kapağına hayran kalıp aldınız mı? İtiraf ediyorum ben yaptım. 'Teselliler Kitabı'nı kapağına hayran kaldım, isminden de etkilendim. Aramızdaki bu etkileşimin ardından, kasada nikahımızı kıydık. Tabi meraktan hemen okumaya başladım. Şimdi merak ediyorsunuz değil mi 'Ee beğendin mi?'. Cevap veriyorum, beğendim hem de baya beğendim :)
  Her cümlesini çize çize kitabı karalamaktan korktum, zira her cümlesinde kendimi buldum.

  Kitap bizim sıkıntı yaptığımız bir takım şeylerin tesellilerini sunuyor bize. Ve O'nun penceresinden olaylara yaklaştığı için çok mantıklı ve tatmin edici teselliler..

 Alamsızlığın tesellisi,
 Yalnızlığın tesellisi,
 Hüznün tesellisi,
 Ölümün tesellisi,
 Ayrılığın tsellisi,
 'Çirkinliğin' tesellisi,
 İhtiyarlığın tesellisi,
 İyi çocuklar yetiştirememenin tesellisi,
 Aşk acısının tesellisi.

 Okumak isterseniz diye bunları açmıyorum. Ama bir kaç anektot paylaşabilirim:

*İnsan insanın tesellisidir, teselliyiz birbirimize.
*Vucüt bulmuş her ruh yalnızlığı tadar.
*Hüznü vardır, sadece kalbi olanın.
*Ölmek değildir, ömrümüzün en feci işi.
*Ölümle yüzleşmeden, ölümün gözlerinin ta içine bakmadan yaşanan bir hayat neye yarar?

  Tesellini unutma dostum! O her sıkıntının tesellisini verecektir.
  Duayla kalasınız.

24 Nisan 2011 Pazar

Mutluluk Sebeplerim Var.

 Öncelikler selamlar efendim, sık yazamamanın verdiği buruklukla başlıyorum yazıma. Ama mutluyum. Bir kere her ne kadar bahar yüzünü gösterip gösterip kaçsa da, bahar tatilime girmiş bulunmanın mutluluğundayım. Memleketime gelmek, ailemle kahvaltı yapmak gibi keyiflerin en hasını yaşiyorum(yuppi!) :) Sonracıma (küçükken çok kullanırdım:) kardeşceğizime kavuştum, 2 ay oldu biliyor musunuz yahu.Şurada bu sene şehir dışına çıktığından, şurada da mektubundan bahsetmiştim. Hasret zor şey vesselam. Daha neler var bakalım size anlatmayı istediğim. Yine güzel bir yemek mekanı keşfettik. Yine Taksim. Yine kebap :) Gani Gani Şark Sofrası'ndan bahsediyorum. Eski zamanlara dönüp, bir köy esintisi hissetmek isterseniz hemen oraya kaçın derim. Kendimizi çekmekten, mekanın düzgün fotoğrafını çekememişim pek ama güzel olmasa da fikir vermesi açısından göstereyim:


    Eveet sofrada yemek yiyorsunuz. Bilmem siz sever misiniz, ama ben çok severim. Oda oda ayrılmış olması da ayrı güzelliği, çok rahat bir mekan :)


Bunlar da merdivenin kenarlarındaki mekana daha da nostaljik bir hava katan aksesuarlar. Yalnız ben İbrahim Tatlises'e takıldım. Zamanında gençmiş baya =)

   
Burası bizim odadan gözüken merdiven boşluğu. Bu arada bizim odanın adı 'Segi'ydi.


Eskiden kalma radyomuzda vardı :) Akıllılık edip içine hoparlör koymuşlar, müzik sesi oradan gelince; biz 'Aaa ses ondan geliyor.' gibi hayali şeyler söyleyince bir baktım içince hoparlör var. Hayal kırıklıkları :)


Böyle aksesuarlar da vardı odamızda. Bence gidin :)
Gitmek isterseniz bana mail atın tarif ederim.
Hoşça kalasınız, duayla kalasınız.

14 Nisan 2011 Perşembe

[Ne Desem Diğerinin Gönlü Kalır]

 Şu sıralar karmakarışık duygular içerisinde olmam sebebiyle belirli bir başlık altında mantıklı yazılar yazmaktan yoksun haldeyim.
* Sınavlarım devam etmekte ve nasıl oldukları konusunda yorum yapmamakta kararlıyım.

*'Radyo dinlemek' konulu bir post yazasım var ama düşüncelerimi toparlayamıyorum.

* Özel çocuklar-Özel eğitim var bir de, ki derin bir konu şu sıralar hiç dokunamadığım.

* Tumblr hesabımı kapattım. Blogspot bir başkasın.

*Maddeli bir post yazmamdan belli olduğu üzere pek bir duygusuz, ruhsuz takılıyorum şu sıralar.

*Ruhsuz bir hal yansıtmayı sevmemekle paylaşma ihtiyacı duyma arasında gidip gelirken kendim, yazıyı yazarken buldum.

*Flickr hesabım var artık, çok geniş olmasa da bir fotoğraf albümüm oluşuyor. Buradan bakabilirsiniz, isterseniz.

*E o zaman ben daha fazla olumsuzluklardan bahsetmeyeyim.

*Mutlu olasınız, O'na yakın olasınız, Hoşça kalasınız blogcanlarım :)

Yine beni seven bir çiçek varmış!


Bu çiçekler yine aynı mutluluk sebebi insandan. Seviyorum O'nu, O kim mi, O tatlı mı tatlı muuniss, kedi canını O'nun :) Sevgili ev arkadaşım.

Hoşça kalasınız.

9 Nisan 2011 Cumartesi

Sabrın Sonu: Har Har Kebabı

     Taksim'de Galatasaray Lisesi'ni biraz geçtikten sonra, sabır gerektiren bir merdiven yolculuğunun ardından ulaştığımız mekan : Sabır Taşı. Arkadaşımın uzun övgülerinin ardından, e bi gidelim artık dedik. Taksim'in kalabalığından, merdiveni çıkarken gördüğümüz mekanlardan sonra gökyüzünde bir huzur yuvası gibi orası :) Sessiz sakinliğine hoş müzikleri eşlik ediyor. Daha çok Kahramanmaraş yöresine ait yemekleri görmek mümkün. Har Har Kebabı diye birşey varmış, tatmak nasip olmamıştı daha önce, ama artık tatmış bulunmaktayım. Nasıl bir şey o derseniz buyrun :



İçinde soya filizi, tavuk(isterseniz et de olabilir), havuç, ve ilginç geldi bana salatalık vardı pişmiş :) Damak zevkinize uygunsa tavsiye ederim.
Hoşça bakın zatınıza.





2 Nisan 2011 Cumartesi

Kırk Yıl Hatırı Olanlardan.


Büdüt: Fala inanmam, falsız da kalırım. Hoş bir ambians oluşsun diye, ters çekilmiş olanı :)

Sevgi Pıtırcığı T-shirt


Aylardır yayınlayamadığım yeni tişört dizaynım!
Pek bir sevgi temalı oldu ama sevdim :)
Hoşça kalasınız.
PS: arada kaçamaklar yapıp kısa kısa buralardayım.