21 Temmuz 2013 Pazar

[RamazanMutluluğu'3] & Haneler

Bereketli haneler,
Neşeli haneler,
Kalabalık haneler,
Huzurlu haneler,
Mis kokulu haneler,
Büyük haneler.
Dost haneler.

'Hanenizde oruçlular iftar etsin! Sofranızdan ebrar (salih insanlar) yesin! Melekler de size (rahmet ve mağfiret) duasında bulunsunlar!'
[Ebu Davud, Et'ıme 54]

 Aşina olduğum fakat pek kullanmadığım 'hane' kelimesini çok severim. Kelimelere sevgim şüphesiz çağrıştırdıklarından. Hane kelimesinin çağtıştırdıklarını düşündüm; evin halkı, kendine özgü rayihası, misafirlerin giderken gözünde canlanan yemekleri/sofraları, istemsizce uyulan kuralları ve farklı anlamalar ifade eden özel günleri.. Farkettim de; 'bizim hane' ifadesinin barındıkları ne çok.

 Her şeyi kendine özgü olan hanelerin Ramazanı güzelleştirme çabaları da farklı.
 Bizim hanenin Ramazan güzelliği; her defasında komşularımızın eve sığdırdığımız insanlara hayret ettiği büyük iftarlarımız. Annem zaten 'atom karınca' diye anılır da, bu özelliği Ramazan da iyice belirginleşiverir. Kalabalık iftarlarımızda misafirlerimiz bizim haneye özgü yemekleri beklerler, Ramazan gelmeden tembihler başlar; 'Ben kasaba pilavından isterim, ben mantını özledim, paça çorbasından başka çorba yapma.'

 Beni en çok mutlandıran;
 Yaz nimetinin güzelliğiyle yapılan bahçe iftarlarımız.


Beni en çok gülümseten;
Şüphesiz ananem.
'Edaa gızıım icuk gel hele. Senden bi' şey isticem' derken ben anlarım da ne diyeceğini, o baş parmağıyla işaret parmağını birleştirip ağzına götürür. Ben de mutfağın yolunu tutarım. Kahve müptelası ananeciğim.


Beni en çok hüzünlendiren;
Mahallenin yalnız büyükannelerine yaptığımız iftar. Davete yalnız icabet etmek zorunda olmaları, hastalıklarından ötürü tereddütle yemeleri, geçen sene iftarda olan bir tanesinin 'Seneye anneni de çağır.' diyerek ayrılması, ve seneye -yani bu sene- artık çağrılacaklar listesinde olmaması.
Tüm bunlara rağmen hala dünyaya olan bağlılığımız ayrı bir hüzün sebebi.

Bugün Ramazan'13 ve biz sadece Ramazanın ilk 2 günü çekirdek aile olarak iftar yaptık, şükürler olsun.

Misafirli sofralarınız olsun.
Duamız eksik olmasın.
Ramazan'13 1434

18 Temmuz 2013 Perşembe

[RamazanMutluluğu'2] & Zaman Tanzimi

   Ömrümüzden Ramazanlar geçiyor.
   Biri gelip diğeri giderken bize ardında neler bırakıyorlar, şöyle söylemeliyim; biz onların hangi güzelliğini hayatımızın köşelerine yerleştirebiliyoruz?

Evet o şeffaf kutu sevgili ÖSYM'nin bizlere armağanı olan kutu.

Her Ramazan sonrası düşünürüm; bu Ramazan'ın diğerlerinden farkı neydi diye. Alışkanlıklarıma ekleyebildiğim yenilikler mutluluk verirken, yapmayı isteyip yapamadıklarım hüzünlendirir. Oysa Ramazan hayatımıza katacağımız yenilikler için en güzel zamanlardan biridir. Çünkü rutindir Ramazan. Rutinliklerin çoğu zaman canımı sıkmasının aksine, Ramazan'ın rutinliği huzur verir. Sahur seramonileri, aynı saatlerde yemeler, Teravih saatleri, günün bölünmüşlüğü.. İşte tam da bunu söylemek istiyorum, bu rutinliklerin arasına yeni alışkanlıkları katmak bir nebze daha kolay diyorum. 

 Yine productivemuslim.com'da dolanırken, 'productive Ramadan' videolarıyla karşılaştım; karşılaşmayı istediğim şeyi bulmuşcasına sevindim. Ramazana başlarken iki tip müslüman örneği pek hoşuma gitti. Diyordu ki; bir A kişisi olsun bir de B kişisi. A kişisi Ramazan başlangıcında 'Kur'anı hatim edeceğim, yardımda bulunacağım, çocuklara bir şeyler öğreteceğim, namazlarımı zamanında kılacağım' gibi detaylı bir niyet ederken  B kişisi 'Güzel bir Ramazan geçireceğim.' demekle yetiniyor. Hangisinin daha verimli bir Ramazan geçireceğini kesitrmek zor olmasa gerek. 

“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır...”[Buhari]

Ramazanın ilk 10 gününü geride bırakmış olsak da arda kalan zamanı daha verimli değerlendirebilmek adına detaylı bir niyetim/iz olsun istedim. Elimize kalem kağıdı alıp, neleri eksik yapıyoruz, neleri artırmalıyız düşüncesiyle bir liste olurşturalım, ve bu planın her gün ayrıca detaylanmasına niyet edelim diyorum ben. Bu plan neleri içerebilir:

Sahur Vakti:
- Teheccüd ibadeti Ramazan dışında beni zorlayan ibadetlerden açıkçası. Ama sahura kalkıyor olmamız bunu çok kolaylaştırıyor, bu alışkanlığı yerleştirebileceğimiz bir Ramazan olur inşAllah.
- Kur'an-ı Kerim okumamızın bir kısmını bu vakitte yapabiliriz, gün içinde başka şeylere vakit ayırırken sıkışabiliyor, hem sahurdan sonraki vaktin sessizliğini seviyorum ben.
- Dua ve istiğfar

Gün İçinde:
- Zikir/Tesbih/Esma-ül Hüsna gibi ibadetler başka işlerimizi hallederken bile O'nunla meşgul olabilmek adına güzel şeyler.
- Zamanı bölmek [productivemuslim'de bunu özellikle vurgulaması dikkatimi çekti, yaptığımız ibadeti hissedebilmek için önemli aslında] yaptığın şey için bir vakit belirleyip o zamanı sadece ona ayırmak. 
- Evvabin ve Duha-kuşluk- gibi nafile namazları tam kılamıyorsak, bu konuda daha hassas olmak.

Herkesin eklem yeri kadar sadaka vermesi gerekir. Sübhanallah, Elhamdülillah, La ilahe illallah veya Allahü ekber demek birer sadakadır. İyiliği tavsiye etmek, kötülüğe mani olmaya çalışmak birer sadakadır. İki rekat kuşluk namazı kılmak ise bütün bunları karşılar. [Müslim]
-Duha namazı sabah keraat vakti çıktıktan, öğle ezanı okunmadan 45 dk öncesine kadar kılınabilir.-

"Kim akşam namazından sonra aralarında kötü bir şey konuşmaksızın altı rekat namaz kılarsa, (kıldığı bu altı rekatlık namaz) onun için on iki senelik ibadete denk kılınır." (Tirmizi-Salat, 431)

- Kitap okumalarımızı daha ruhumuza hitap eden şeylerden seçebiliriz.


İftar Vakti:
- Öncesinde biraz halsizleşeceğimizden güzel programlar izleyip, not tutarak geçirebiliriz.
- Sofrayı hazırlamak bir şükür vesilesi zaten :)

Teravih:
- Ben teravih namazını farklı farklı camilerde kılmayı seviyorum. Bir önceki seneden daha çok camiide kılma hedefi koyarım kendime. Farklı hocaların ses tonları, farklı dualar, ve farklı mescidlerin bize şahitliği düşüncesi hoşuma gidiyor.

O'ndan alıkoyacaklara uzak, O'na her zamankinden daha yakın olduğumuz bir Ramazan olsun inşAllah!
Şükürlü, tefekkürlü iftarlarımız olsun.
Ramazan'10 1434

16 Temmuz 2013 Salı

Bir Mor Nişan / *E

26 Mayıs 2013'e dair.
Nişan kelimesini yüzükle anmak,
Yüzüğün işaret ettiği anlam,
Geleceğe dair güzellikler.


 Hayalimdeki nişan merasimi öyle büyük, abartılı olmamıştı hiç. Bana göre nişan bir iz/işaret olmaktan öte düğün tadında bir organizasyon değildi çünkü. Ancak, nispeten bizim nişanımız da küçük bir organizasyon olamadı. Sebeplerimiz vardı zira:

 Benim annem 6,babam 4, Evrenin annesi 9, babası 4 kardeş olunca, geniş ailemizi ağırlamak güçleşti. Durum böyle olunca ben de hep görüp özendiğim kır düğünlerinin fotoğraflarına daha detaylı bakmaya başladım. Düğünümüzün müsait olup olmayacağı, açık havada olsa da ben organizasyonla bizzat ilgilenemeyeceğim için, bu hayalimi nişanda gerçekleştirebilirim diye düşünürken, baktım ki bahçenin hali gözümde canlanmaya başlamış. Ve her detayıyla bizzat ilgilenebildiğim bir nişanımız olmuş. Öyle ki artık, son saatlerde 'Eda artık git, tamam biz hallederiz.' diye kızmaya başlayanlar olmuş/tu.


  Fotoğraflarımızın anısı olsun istedim, zaten çok sevdiğim bir ortam olan ananemin evinde çektirdik. Doğallık ve anılara çok fazla değer vermem anılı ve bol gülümsemeli fotoğraflara kavuşturdu bizi.
*Çiçeklerimizi ben hazırladım.


 Hediye olarak mendil dağıtmayı istedim, el emeği olmalıydı; verdiğim değeri bu şekilde ifade edebildiğimi düşündüğümü söylerim hep. El boyaması mendillerimiz dağıtıldı.
*Mendillere dair detayları, ve anıları ayrıca anlatacağım inşAllah.


 Kıyafetim abartılı olmamalıydı, sadelik her zaman güzeldi. Bu sebepten dümdüz bir elbise diktirdim, ve üzerine pelerinimi kendim diktim. Zaten özel gün diye diye verilen kucakla paraya da üzülürdüm. Her şeye bir parça kendinden katmak mutluluktu.


  Düğün/nişan organizasyonlarında şaşalı masalar, kocaman çiçekler, şamdanlar gibi detaylar samimiyetsiz geliyordu, çoğunlukla yabancı bloglarda gördüğüm 'dıy wedding'ler ilhamım oldu çoğu zaman. Bahçeden toplanmış mis kokulu çiçekler -zambaklar, güller-, annemin kavanozlarını kurdelalayarak koyulunca pek tatlı olurlardı. Pazardan aldığım mor parçalar bittabi masa örtüsü olabilir, çuval kumaş da dekor olabilirdi. 

  Mor konseptin nasıl oluştuğunu anımsayamıyorum aslına bakarsanız :) bir kaç şeyi beğenirken elim mora gitti sanıyorum, sonrasında mor olursa tercihim diyerek çok fazla zorlamadan buldum çoğu şeyi.


Nişan hatıralarımız hatıra perdemizin önünde olsun istedik.
Yine pazardan aldığım siyah parça kumaşı boyadım.


 Yüzüklerimiz tepside değil de, yastıkta dursunlar istedim. Ebrar'ımın eline de pek yakıştı.
*Yastığın hallerini de detaylıca anlatacağım inşAllah.


Hayallerimi gerçekleştirmek için yeterince istemem yetiyormuş, ve tabi sevdiklerimin de hayallerimi kabullenip 'Hadi o zaman yap bakalım, biz nasıl yardım edelim?' demesi en büyük desteğimmiş ^^

Hayalsiz kalmayasınız.
Huzurlu sofralarınız olsun!
*Ramazan'8 1434


14 Temmuz 2013 Pazar

[RamazanMutluluğu'1] & Bir Selam


Aylardır bu başlığı yazmayı ve bu günü beklerken.
Bir kpss -key pi es es diye bahsederek sevimlileştirmeye çalıştığım- hali iyisiyle kötüsüyle bitmişken, hayırlar olsun diyoruz ve bu faslı geçiyoruz.

Gelin biz 'Yine gel kalplerimize huzur getir olur mu?' diyerek uğurladığımız Ramazan'ın misafirliğinden muhabbet edelim. Kıymetini bilmek için neler yapabilirizden, iftarlarımızı nasıl bereketlendirdiğimizden, kimleri dualarımıza dahil etmeliyizden bahsedelim. Teravihlerimizi hangi ifil ifil camiide kıldığımızdan, gönlümüzü de serinletebiliyor muyuzdan, 'ben minikken Ramazan' temalı anılarımızdan da bahsedebiliriz sonra. Velhasılı kelam kalplerimize biraz daha dokunalım hep birlikte diyorum.

Anılar biriktirdim yine, paylaşılmayı bekleyen.
Yazmak diyorum, güzel şey.

E o zaman bereketli ve misafirli iftarlar olsun **


**Ramazan'6 1434

5 Haziran 2013 Çarşamba

Miraç; Ilımlılık - sükunet - huzur

 Miraç gecesinin feyziyle gelecek huzur temennisiyle başlamak istiyorum.
 Yazacağım her bir cümleden 'o taraf mı bu taraf mı' çıkarımı yapılmayacağı ümidimi de ekliyorum.
  Zira artık kendilerini bir 'taraf' olarak görenlerin gözlerinin körlüğü canımı öylesine sıkıyor ki; 'insan' bu kadar mı değersiz diye haykırmak istiyorum. Bir tarafa ait hissetmek samimiyetimi kör edecekse, bir taraf ait olmak istemiyorum; tek isteğim itidal / ılımlılık, ölçülülük!

 Bu günler geçecek, iktidardaki isimler gelecek geçecek, polisler gidecek, ve biz yine 'biz' olarak kalıp bir araya geleceğiz, geriye sadece fütursuzca söylenen sözler, hırpalanan insanlar, kırılan kalpler kalacak, -sa bu kadar basit mi bunca kargaşayı bir taraftan kışkırtan olmak.

 Düşünceye, basirete muhtacız! Yorgun kalplerimizin huzura, dillerimizin sükunete ihtiyacı var. Rabb'in miraç gecesinin feyziyle ülkemize, kalplerimize huzur ve birlik anlayışı getirmesi duasıyla. Düşünebiliyorsak, ve hissedebiliyorsak dualarımızın geri çevrilmeyeceğine ümidimiz tam, şüphesiz O işitendir, görendir.
Huzurlu, dualı, hep birlikte kandiller diliyorum.

“Kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya bir kısım ayetlerimizi gösterelim diye götüren o Allah'ın şanı yücedir. Şüphesiz O, işitendir, görendir.”
 (İsra 17/1)

27 Mayıs 2013 Pazartesi

'O An'lardan Biri Daha Geldi Geçti

Nişan: vediğimiz sözün nişanesi.
Hayal etmek güzel şey!
Hele hayallerini gerçekleştirebilmek.
Ve şükredebilmek!
Hayalimdeki günü yaşayabilmenin mutluluğu ve yüzümdeki gülümsemeyle not düşüyorum ^^
Şimdilik sadece notum olsun, sonrasında tatlı telaşelerin ayrıntıları.

Sevgiyle kalasınız.
Racep ayının kıymetini bilelim inşAllah!

5 Mayıs 2013 Pazar

Haftasonumuz Köylendi!

 Köy kelimesine ve barındırdıklarına sevgim aşikar!
 Köyümü biliyorsunuz, hani şu mavi kapılı evimizin ve ananeciğiminle dedeciğimin yaşadığı yer.
 Bu yıl hafta içimle hafta sonum karışmışken, ve bu hafta derslerimin iptal olduğu haberini almışken köye uğramaktan ziyade köyde kalmak fikrini sahiplendik. İtiraf etmeliyim ki kış mevsiminde bu fikri sahiplenmek hayli zor oluyor, yaz gelsin diye bekliyoruz.

  Köye böyle methiyeler yağdırsam da, köy yaşamının zorluğunu da inkar edemiyorum. Kışları dişlerim takırdaya takırdaya dolaşırım sobanın olduğu odadan çıkarsam mesela. Bir tatlı yapmaya kalksan bakkalındaki satılanlar arasından seçim yapmakta öyle zorlanırım ki mesela (!) :) -evet çok büyük zorluk- Kışları sabah uyandığımda sobanın sönmüş halini gördüğümdeki hüzün mesela. Öyle ya da böyle, köydeki evin yerine bir gün 'modern' bir ev yapılma planları canımı sıkmıyor değil. Mavi kapı önündeki fotoğraf hayallerimi hala pamuklara sarıp saklamaktayım.

  Belki de sürekli oradaki anları dondurma isteğim bu sebepten. Öyleyse köyde dondurulmuş anlara gidelim. 
  Oturmuş ders çalışıyorken köyde, şu üzüm bağının güzelliği gözüme ilişti. Bazen etrafımdaki güzellikleri görmekte geciktiğimi farkettim yine ve yine. Biraz daha keşfe çıkmalıyım düşüncesiyle kalktım. -Zaten hep öyle olur ya, ders çalışırken en güzel fikirler gelir ya :) -


Bahçıvan bahçe işlerini yapan kişiye denir aslında ama, bizim köyde buna bahçıvan diyorlar.


Bu da sevgili Torluk
Başka yörelerde torluk, odun kömürü yapmak için yığılmış odun şekline deniyormuş, ama bizde bu mısır saklamak için yapılmış yapıya torluk deniyormuş kadim zamanlarda. Bir de kotera diyenler de varmış.

Fotoğraftaki kuzenlerimi bulun! Bize erik topluyorlar.


 Ve bir adet sevgili Mehmet Selim!


 Ve minik bisikleti.


Dedim ki ben bu tatlı çocuklara birer cake pop vereyim en iyisi. Tatlılıklarına tat katsın :)


Etrafımıza keşfe çıkmalarımız bitmesin!
Sevgiyle kalasınız.

Dipnot: Cake Pops'ların hikayesi bir sonraki yazıda inşAllah. Hazırlık mı var ne?

2 Mayıs 2013 Perşembe

Çocuklar Nerede Uyuyor?

 Uyuduğumuz yer, bizi yansıtan, tanıtan şeylerin en belirginlerinden biri değil mi?
 'Uyuduğu oda' demiyorum/diyemiyorum zira uyuduğu yer oda olmayan insanların ya da evinin tümünün minicik bir oda -kafes evler- olan insanların olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

  Bunun farkına varan James Mollison da, Where Children Sleep adında bir fotoğraf projesi yapmış. Her bir fotoğrafın beni başka bir diyara sürüklediği albümde en çok etkilendiklerimi paylaşmak istedim.

  Fotoğraf ilk açıldığı anda baktığım ilk şey 'yüz ifadesi ve duruş' oldu, sonra ise ülkeye bakma ihtiyacı hissettim. Ve her çocuğun duygusu, duruşu; yaşadığını ve hayata bakışını öylesine belli ediyordu ki benim nezdimde.













Hüzünlü mü, umarsız mı, sıkkın mı, sıkılmış mı, bastırılmış mı, şımarmış mı, aç mı fazla doymuş mu hepsi belli oluyordu.

Dipnot: Bu projeden haberdar olmamı sağlayan Tasarımcı'ya teşekkürlerimi sunmalıyım.

1 Nisan 2013 Pazartesi

'O an'larımız Olacak

                                                   31 Mart 2013 / 19 Cemaziyelevvel 1434
Hayatımızın bir aşaması daha güzellikleriyle geldi.
Başlangıçların tazeliği diyorum yine.
Başlangıçlarımız eksik olmasın!

Muhabbet ile.

Dipnot: Uzun zamandır dua istememiştim, dularınıza dahil olmak isitiyorum. 

14 Mart 2013 Perşembe

Samimiyeti Hissetmek Diyorum; Güzel Şey!

  Blog yazmaya başladığımdan bu yana çekilişlere hep mesafeli oldum. Emirvari sıralanmış bir takım görevlerden sonra sıraya girmek gibi şeyler samimiyetsiz geldi çoğu zaman. -istisnalar var tabii- Ve gelen hediyeleri sergilemenin de reklam yaparmış gibi olduğunu hissettim bazen.

   Zaman zaman samimiyetini bildiğim bloglarda çekilişler gördüm, belki olabilir dedim ben de hiç bir şart koymadan çekiliş yapsam da hediye etme sünnetini yerine getirsem mi diye düşündüm düşündüm, sonra sevmediğim çekiliş yazılarından gördüm yine, vazgeçtim.

  Yine bir gün samimiyetini bildiğim -bu bilme, bir nevi hissetme aslında, nasıl olduğunun farkında varmadan olan- birinin, -hani şu hamarat olan Hamarat Kedi- tatlı çizimlerinin de içinde bulunduğu blogunun 1. yılının mutluluğuyla bir hediye çekilişi düzenlediğini gördüm, dayanamadım ve yorum yazdım. O çizimleri öyle içten istemiş olmalıyım ki, bir gün sevgili Aynur'dan bir mesaj geldi; meğer kazanan benmişim. Tam da internete girmediğim zamana denk gelmiş çekiliş sonucunu yazdığı yazı, yoksa ben kaçırır mıydım? -sevdiğim blogların her bir yazı güncellemesini okumaya çalışırım sevgili okuyan- sevmek, sevgi, sevgili ne güzel kelimeler.


 Aynur'un hediyeleri elime ulaşıp, kucakladığımda bir çekiliş süreci ne kadar içten olabilirmiş, bir kutu nasıl samimi bir arkadaşından hediye almış gibi düşünülerek hazırlanabilirmiş görmüş oldum ^^


 Ve 1. olarak uzun zamandır olan çekilişlere katılmama kararımı, ardından da gelen hediyeleri sergilemek reklammış gibi düşüncemi aşmış oldum. Zira böyle incelikleri anlatmasam olmazdı; ve dahi güzellikleri anlatalım güzellikler artsın inşAllah diyorum.

İçtenliğinizi kaybetmeyesiniz.
Muahbbetle ^^

Dipnot: Sizin göremediğiniz daha başka tatlılıklar da var aslında, onlar da bana kalsın. Aynur'cuğum teşekkürümü bir de buradan yapmalıydım!

12 Mart 2013 Salı

Defterlerle Aramız Bozulmasın!

'Demek yazmak bu işe yarıyordu! Birisinin öldükten sonra bile seninle konuşmasına imkan veriyordu.'
Aşkın Kimya'sı-Muriel Maufroy

 Defterlerle aram küçüklüğümden bu yana iyi, yazmakla olan ilişkim için aynı şeyi söyleyemem ama. Bilmiyorum böyle söylemek kendimden yükümlülüğü atmak mı oluyor ama, daha önce bahsettiğim çizmek ve kitaplar konularındaki sitemimi bu konuda da düşünüyorum zaman zaman, bana hiç bir zaman yazmanın güzelliğini anlatan biri olmadı, kompozisyon ödevleri hep işkence olmuştu. Aslında bunlar hep bu modern hayata ayak uydurma, sınav odaklı çocuk yetiştirme hengamelerinin bir yansımasıydı, ben de buna kurban.

 Neyse ki bu halin farkına vardığım bir dönemim oldu da yazmaya vermem gereken değeri anladım. Gerçi bugün herkes bir yerlere bir şeyler yazar durumda. Ama benim istediğim yazdıklarımın bir özel hayat parçalanması, anlık ifadelerin feysbuk, tuvitir zaman tünellerinde kaybolmasından ziyade hisler, düşünceler, teşvikler. Bu yüzden blogun yeri, diğer hesaplarımdan farklı, onlar donsa da burası donmuyor.

  Sosyal medyayla arama mesafe koyunca defterlerle aramın iyileştiğini hissetmek, bana bazı kararlar aldırıyor. Paylaşmak güzel evet ama paylaşımlarımız anlık olmaktan öteye geçmediğinde, çevremizdekilere anlatmadıklarımızı oralarda paylaşınca 'paylaşım'ı tam da özümseyemediğimizi düşünüyorum.

Defterlerle ilgimi anlatayım istedim bu yüzden, şimdiye kadar yüklesen eğride seyreden samimiyetimiz hep olsun diye:

En eski defterlerimden biri.
Günlük.
Hiç bir zaman düzenli tutamadım.
1 ay aralıksız yazmış ve bırakmışım. Çünkü takıntılıyım/dım, bir gün atlarsam yazamam :)



Hatıra defteri.
Desenli bulamamışım, ben süslemişim.
Sibel Can diye bir arkadaşım vardı evet ^^


Lise hatıra defteri.
Her dönemde hatıralara değer verendim.


Bu defterin hikayesi ise burada ve burada.
Günlük diyemem, deneme de değil, sadece güzel anlar da yok, benden bir şeyleri barındırıyor.
Arkasında okuduğum kitap listeleri.


Zaman zaman oraya buraya bir şeyler çizdiğimi farkedince bu deftere ihtiyacım olduğunu anladım.
Karalama defteri.


Hediye defter, pek severim.
Kuzenimin -kuzen demek çok sığ kalıyor onun için kardeşyarım- bize dair notlar tutmamız için bana hediyesi.
Kıymetli.


Ben ve yanımdakilerin 'O an'a dair notları.
Anı biriktirme defteri.


Konuşma, seminer notları.
Arkasında blogda yazacaklarım, kitap tavsiyeleri gibi listeler. -arkaları doludur defterlerimin-
Çizgisiz sayfalarına yazmayı seviyorum.



 Defterlerinizle barışın.
 Güzellikleri yazalım, güzelliklere vesile olalım.
 Muhabbet ile.

5 Mart 2013 Salı

Yavaş Yavaş Yiyelim!


Biliyoruz ki pek bir modern çağda yaşıyoruz. Modern de ne anlamdaysa.
‘Modern’ çağımız bize sürekli ‘hızlı ol, çabuk, hadi!’ gibi kelimeler fısıldıyor. Zira pek bir meşgulüz; yetiştirmemiz gereken ödevler,  zamanında aşmamız gereken sınavlar, sertifika sahibi olmamız gereken kurslar, sahip olmamız gereken bir kariyer, onlar olmadan vasıfsız olduğumuz, almamız gereken diplomalar var. Diyeceğim o ki, her şeye vakit ayıramayız öyle; düşünmeye mesela.

Ne yediğimizi, yediklerimizin ne barındırdığını, nereden geldiğini işte tam bu sebeplerden ötürü düşünmüyoruz. Düşünmeksizin yiyoruz!

‘Concentrate on what you are eating. Other tasks can wait.’

Oysa yemek yemek öyle sandığımız gibi sıradan ve sadece mideye dair bir mesele değil. Bunu Efendimiz(s.a.v)’in bu konuya verdiği önemden, ayet-i kerimelerdeki yerinden ve dahi âlimlerin sözlerinden çıkarabiliriz.

“Ey Peygamberler! Helal olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun. (El-Mu’minun, 51).”

 Helal şeylerden yemekten bahsettikten sonra salih amel vurgusu bana ikisinin arasında ilişki kurma gerekliliğini hissettiriyor. Hayır canım yemekle amelin ne ilgisi olabilir diye düşünebiliriz, ama bence düşünmeyelim. Defne Koryürek’in de videoda bahsettiği gibi yediklerimizin teker teker hücrelerimize ve dahi ruhumuza etkisi olduğunu düşünürsek, yediklerimiz konusundaki hassasiyetimiz farklılışacaktır diye düşünüyorum. Öyleyse belirli ölçütlerimiz olmalı, ölçütler bizim hayatımıza yol veren şeyler ve her daim Rabb’in ve Efendimiz(s.a.v)’in sözlerinden bunları belirleyebilsek mutlanacağız. Bu konudaki ölçütümüzü de Efendimiz(s.a.v)’in şu cümlelerinden çıkarabiliriz diye düşünüyorum:

“Şüphesiz helal bellidir. Haramda bellidir. Fakat bu ikisi arasında (helal veya haram olduğu açıkça belli olmayan) birtakım şüpheli şeyler vardır ki, pek çok kimse onları bilemez. Şüpheli şeylerden kaçınan bir kimse, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden sakınmayan bir kimse ise, zamanla harama düşer.”
 –Buhari, İman-

 Rabb’imizin bize emanet ettiği midemize girmeyi hak edecekler; helaldir diyebileceklerimiz. Şu durumda yediklerimizi kim üretiyor, nereden geliyor, ne amaçla üretiliyor, doğal mı hassasiyetlerimiz hiç de yersiz değilmiş!

İbrahim Edhem Hazretlerinin çok sevdiğim bir sözüyle yazımı bitireyim:

“Kemale erenler, ancak midelerini gireni kontrol etmekle kemale erebilmişlerdir.”

Tüm bunları düşünmeme sebep ise ‘Ayvayı Yedik’ ajandamdaki bir alıntısından dolayı merak ettiğim Defne Koryürek’in şu konuşması:



'Yavaşla'maya övgümüz yeme konusunda da devam etsin inşAllah.
Çiğnemeyi unutmayalım :)

23 Şubat 2013 Cumartesi

FesFesFesleğen Mutfağım

 Sizin de minik, taptatlı, istediğiniz gibi döşenmiş, nefis tatlılar, tuzlular yaptığınız bir kafe açmak hayaliniz var mı? -her genç kızın vardır derler- 
 Benim kafe değil de, başka versiyonları var.
 Benim şöyle bir hayalim vardı; sevdiğim birinin kafesi olsun, ben istediğim zaman uğrayayım, muhabbet edeyim, gelenleri gözlemleyeyim, nefis yemeklerden tadayım. -hani filmlerde olur ya- 'Vardı' dedim, çünkü artık bir sevdiğimin Fesleğen Mutfağı var!

  Böyle şeylerde en önemli başlangıç isim diye düşünüyorum; ki 'Fesleğen'i duyduğumda çok tatlı bir başlangıç olmuş dedim. Fesleğen gibi nefis, numm numm, şirin bir ismi olan bir yer ismiyle müsemma olurdu.
  Ve tabii her daim sayıkladığım; Samimiyet.
   Bakalım siz neler düşünceksiniz.
   Hıı unutmadan benim tasarladığım fesleğenli önlükler Fesleğen Mutfağı'na yakışmış mı bakalım?









Önlükler Fesleğen'e ulaşmadan, nasıl zaman geçirdiler. Fesleğenli önlükler İstanbul özlemime denk geldikleri için birazcık İstanbul özlemiyle yoğruldular.



Ananem der ki; 'badılcan'



İlk defa akrilik boya kullandım. Daha önce de bahsetmiştim; siyah üzerinde renkli kumaş boyalar tutmuyor. Sadece kabaran kumaş boyası koyu renkler için uygun. Beyaz kurşun kalemle istediğimi çizip üzerinden boya ile geçtim.


Fesleğen kokulu zamanlarınız olsun, seviyorsanız tabii.
Dualı günler.

Dipnot: Fesleğen mutfak Örnek mahallesi / İstanbul 'da. Fesleğen mutfakta ev yemekleri yapılıyor, günlük menüleri değişiyor.