9 Ağustos 2018 Perşembe

Annelik Hikayem 1 - Dünyaya Alışma Sancısı



Anne olmak demek bir çok hikayeye şahit olmak, bilmediğini bilmek, öğrenmediğini öğrenmek hissetmediğini hissetmek demekmiş, anladım. Anne olmak demek, duygularının coşkusuna şaşırmak, gücüne güç katmak, kendini yeniden tanımak, eşini yeniden tanımak demekmiş, bildim.. Bazen sokakta ağlarsa ne yaparım diye korkmak, bazen gece yarısı sokaklara dökülmek, bazen tuvaletini yapmasına sevinmek deliliğiymiş.. Anneni anlamakmış çoğu zaman, annesizliği anlamakmış, her yavruya anne şefkatiyle yaklaşmak demekmiş. Bir insanın can oluşu, doğuşu, büyüyüşü ne çok mucizeviymiş, anladım. Kalbinin atışını duymakla başlayan o serüvende hayret duygusunu sürekli yaşamakmış. İlk hayretimdir; daha yüzünü görmeden duyduğum o sesin sanki bir ağlama sesi değil de; zorlukların sonunda çalan, tınısına aşina olduğum mutlu bir müzik gibi gelmesi. Bilmiyordum ki; ilk 3 ay gece gündüz, durmadan o sese aşina olacakmışım meğer. İşte burada başlıyor anlatacaklarım; ilk 3 ay ne zordur hakikaten taze bir anne için 💚

  Yenidoğan zamanları, anneliğin ilk anları; hayatımın belki de en şaşkın zamanları.. Evde Hüma ile ilk defa yalnız kaldığımız o günü hatırlıyorum da, üzerimden pijamaları bile çıkaramadığım, su içmeye bile hızla gidip geldiğim.. Bir endişe sarmıştı içimi, ‘bundan sonra hayatım hep böyle mi olacak?’ Uykuya dalmakta zorlanan bir bebek, yerine koyduğum an uyanan da..Kolik dedikleri hani. Sadece koynumda uyuyor mışıl mışıl, bir yandan kulağımda ‘aman kucağa alıştırma’ cümleleri.. Ne kadar okumuş olursan ol, o kadar yaşamadığın bir tecrübe ki ‘acaba doğru mu söylüyorlardı?’ endişesi.. İyi ki kalbimi dinlemişim, iyi ki kulağıma çalınanlara ‘hıhı’ deyip geçmişim. İyi ki bazı günler sabahtan akşama bütün uykularında koynumda uyutmuşum. Bir  daha ne zaman uyur ki öyle? Meğer bebeğin ilk 3 ay tek ihtiyacı güvenmiş, güvense anne kucağı demekmiş 💚 


   Orada burada uyuyakalan anne halleri, plan program yapmak şurada dursun yemek yapmaya bile bazen enerji ve vakit bulunamayan zamanlar. Bu  hengamenin içinde kendime nefes alacak zamanlar oluşturmak için çabalıyordum yine de; mesela ilk yalnız yürüyüşe çıktığımız günü de hafızamın en güzel köşesinde saklarım. Hüma 20 günlüktü, slinge uyurken yerleştirdim miniği, çıktık yürüyüşe, ama nasıl endişeliyim; ya uyanırsa ya ağlarsa sokağın ortasında diye, hızlıca bir tur atıp eve dönmüştüm. Öyle iyi gelmişti ki, evden çıkabilmek, yavrunla birlikte birşey yapabilmek, kendine vakit ayırdığını hissetmek..
  

  Ağlıyor Hüma, bazen saatlerce durmadan.. Alıyorum koynuma evin içinde turla bakalım turla, dilimde bazen dualar, bazen ilahiler, bazen ninniler, bazense hatırlayıp açtığım beyaz gürültü sesleri. Bazı kişiler iyi hissettiriyor, geçecek bu zamanlar diyor, onun için en rahat yer senin kucağın diyor, sana yemek yapayım mı diyor, sen git biraz uyu aklın O’nda kalmasın diyor güven vererek.. Bazıları ise ay ne kadar çok ağlıyor diyor, sanki hiç çocuk büyütmemiş acayip olan benim çocuğummuş gibi (evet böyle düşündüğüm oluyor), beyaz gürültü açıyorum, o sesler de neymiş diyor, bizim zamanımızda bunlar mı vardı, çocuklar 40 gün gözünü açmazdı diyor, slinge bağlıyor öyle oturuyorum, ah ah bu çocuk kucakçı -ne demekse- olacak sonra sen zorlanacaksın senin için söylüyorum bak diyor. Kalabalığa girince ağlıyor, alıyorum Hüma’yı kaçıyorum yalnız köşelere, ne kıymetli çocuğun varmış, çocuk tabi ağlayacak diyor. Beni istiyor, durmaz sizde diyorum, o ne anlayacak tanıyor mu diyor. Bu kadar ağlamasının sebebi acaba sütün mü yetmiyor diyor. Emziğe alıştıramadın bak susturamıyorsun diyor. Diyor da diyor..



Ben bir süre -ama epey kısa bir süre-  kafaya takıyorum bunlara, 'acaba'lar zihnimi kemiriyor, bir yanda kalbimin sesini dinliyorum ben iç huzuru, bir yanda tecrübeler doğru mudur acaba endişesi... Sonra bir gün geliyor: ‘Ben sadece içimden gelen anne olacağım!’ diyorum. Anlıyorum ki; bebeğimin yaşadığı: ‘‘dünyaya alışma sancısı’’, bu sancıyı dindirmede kalbimi dinleyeceğim.
Bebek, 9 ay annesinin karnında, güvende, sıcacık, mis gibi.. Bir anda dünya denilen şu aleme geliyor, gözüne gözlerini diken bir sürü göz, annesinin sıcaklığından koptuğu bir beşik, güvende hissetmeye olan ihtiyaç.. Ağlamak yapacağı en doğal şey ve durmadan ağlıyor. Kabul ettim. Uğraşmadım, kucağımdan bırakayım da uyusun da iş yapayım diye. Bildim ki O'nun kendini en güvende hissettiği yer benim kucağım, ileride kucağımdan aldığı güvenle özgürleşecek. Hem bir daha ne zaman bu kadar uzun dururdu kucağımda.. Aldım koynuma bazı günler akşama kadar, evet abartmıyorum akşama kadar eşim kapı zilini çalıp gelene kadar, bir uyudu bir emdi, bir uyandı, hep sinemde. Sling’e sardım, yine koynumda yürüdüm elimi kolumu sallaya sallaya.  Bazen kucağım da dindirmedi ağlamasını, yasladım omzuma sayısını bilmediğim kadar tur attım evin içinde.  Bazen babasının kucağında yüzüstü rahatladı. Bizim işimiz onun rahatlayacağı halleri bulmak oldu.
Her zaman doğal akışına bırakmayı öğrendim; yapay olanı reddetmeyi. Emzik için başta uğraştık evet, ama almadı. Bebek de doğal olanı istiyor çünkü, emzikse öyle yapay bir şey ki, ağlamayı kesmesinin ona fayda etmediğini öğrenmem sonraki zamanlarıma dayanıyor ve iyi ki almamış diyorum. Ve dedim ki kendime, sütünün yetmediğine inanırsan sütün yetmez. Hayır Allah seni harika bir mekanizmayla yaratmış, O’nun rızkını veren de O(c.c). Ve başka hiç birşey yemedi Hüma ek gıdaya başlayana kadar 💚

    İlk 3 ay geçti, ağlamalar azaldı, iletişimimiz güçlendi. Dünyaya epey alıştı. Galiba kolaylaştı diyordum ki; herkesin yaşamadığı başka zorluklar hayatımıza dahil oldu. Hikayenin başka bölümlerinde anlatacağım gibi..


9 Mart 2018 Cuma

Yeni'den Yazmak




  Es’selam;
  Uzunca bir aradan sonra blog devri kapanmaya yüz tutmuşken, ben akıntıya kürek çekmeyi tercih edip geri döndüm. Kolay olmadı. Hızlı yaşam bu mecraları da etkiliyor, kolayca yazıp paylaşılan başka sosyal medya ortamları olunca bloglar ciddi bir istek ve istikrar gerektiriyor zannımca. Bense şuan uzun zamandır yapmayı istediğim şeyi yapıyor olmanın mutluluğundayım; delibu’ya yazı yazıyorum yeni bir Eda olarak.

  Yılların geçmesiyle hayatım(ız)daki birçok değişimle beraber yeni bir Eda oldum evet; evlendik, İstanbul’da ev kurduk, öğretmen oldum, atandım, Düzce’ye taşındık, hayallerimizin peşine düştük online bir dükkan açtık –şu sıra aktif olarak ilgilenemesek de-, adını Pazence koyduk, ebeveyn olduk, Hüma’nın annesi oldum, çalışan anne oldum, tekrar taşındık, daha sade bir hayata doğru yol alıyoruz inşAllah 🌿

  Geçen günlerden birinde eskiden tuttuğum defterlerimi karıştırırken blog için yaptığım ‘yapılacaklar’ listesi dikkatimi çekti. En son yaklaşık 3 yıl önce bloga yazı yazdığımı düşünürsek, epey yıllanmış ve yıpranmış bir liste idi, koparıp atıverdim, zira yapamadıklarıma odaklanmak yetersizlik duygusuna sebep oluyordu. Bense yeni bir başlangıç yapmak istiyorum 🌟
  
  Bunca zamandır yazamamın birçok sebebi var elbette, sadece hızlı yaşamın getirdikleri değil.. İlk sebeplerinden biri, artık çok da yazacaklarımın okunmayacağı düşüncesi. Aslında bloga yazarken hiçbir zaman çok kişi beni okusun endişesiyle yazmamama rağmen, artık blogların eski ilgiyi görmemesi nedense yeniden yazmama engel oldu. Kendim için yazıyorum düşüncesi bu maddeyi elememi kolaylaştırdı. Her ne kadar defterlere birşeyler yazıyor olsam da, böyle bir mecraya yazı yazıyor olmak, yazı, imla kurallarına dikkat etmemi, bilgilerimi tazelememi ve kontrol etmemi, daha düzenli bir yazı yazmamı sağlıyor, yazıyı sadece kendim okuyacak olsam dahi iyi bir yazı çıkarmaya çalışmak beni motive ediyor. 
   İkinci dönüşümü zorlaştıran sebep ise, blogumun artık tasarımını, alan adını beğenmiyor oluşum ve değiştirmeyi beklemem. Bu konuda da takıntım yüzünden yazmadığımı, tasarımın sonra da değişebileceği konusunda kendimi ikna ettim.
  Ve bir diğer sebepse tabii ki zaman bulamamak. Ama artık biliyorum ki; bu bahaneden başka bir şey değil, kendime itiraf ediyorum. Çünkü anne olduktan sonra daha iyi anladım ki, zamanın kıymetini bilince, zamanı tanzim edince ve eşyadan azade olmaya başladıkça ufacık vakitleri bile değerlendirebiliyormuş insan. Şimdilerde evdeki eşyaları azaltarak hem zihnimi tazeliyor, hem zamanımı artırmaya başlıyorum çok şükür, daha yolun başındayım. Rabb’im kıymetli vaktimizi eşyalara hizmet ederek değil de, ilmimizi artırma ve uygulama yolunda harcamayı nasip etsin inşAllah.

  Geçen zaman içinde ‘Ne zaman bloga yazacaksın?’ diye soranlar oldukça; bir yandan mutluluk hissederken bir yandan mahcubiyet hissettim hep. Sanki bir vefa borcu.. Bu kendini birşey sanmak olarak algılanmasın lütfen, sadece birbirimizin kelimelerine ihtiyaç duymak, kendimize yaptığımız hatırlatmaların iyi gelmesi gibi gibi..

  Velhasılı kelam, bundan sonra her hafta bir yazı ile buralarda olmaya niyetlendim. Zinciri kırmamayı diliyorum.


Dipnot: Bu kez de istikrarlı olmayı başaramaz isem, sanırım bloga dönme hayallerime son vereceğim 🙈

Cemaziyelahir'21 1439

10 Temmuz 2015 Cuma

{Ramazangüncesi'2} İstanbul'da Ramazan-Galata Mevlevihanesi

Es'selam;
 Bloga yazı yazma konusunda eski istikrarımı bir türlü yakalayamıyorum. Düşünüyorum bunun üzerine; hızlı yaşam,  instagramın kolaylığı, bilgisayarı açamama.. Sürekli kendi kendime hatırlattığım 'Yavaşla!' sloganını unutturan hayat. Bu hızlı hayatın kolaylıklarına, hızlı olana alıştıkça bilgisayarı açma işlevi bile uzun mu geliyor bilemiyorum. Her ne olursa olsun, blogla bağımı koparmamaya, yazarken öğrenmeye, yazarken yenilenmeye, daha uzun yazmaya gayret edeceğim inşAllah. 

 Bu girizgahtan sonra Ramazan-ı Şerifimizin 23.gününden selam ederek başlayalım ^.^
 İstanbul benim için her daim bambaşka bir şehirdi, ve hep öyle kalacak inşAllah. Hep öyle kalsın diye veda ettim O'na zira. 5 yıl üniversite hayatıma -bi' zaman ara- 1 yıl iş-güçlerime, 1 yıl yuvamıza ev sahipliği eden şehir İstanbul.. Veda hikayemiz başka bir zamana kalsın.
  Ramazanda İstanbul ziyareti yapmayı her daim severim, bu yıl yine nasip oldu çok şükür. Kısa bir süreliğineydi, Ramazanı en iyi hissedebileceğimiz yerleri seçmeli, feyiz almalı, dua etmeliydik.
 
 Galata Mevlevihanesi; tefekkür mekanı.


 Uzuun zamandır ziyaret etmeyi istediğim bir mekandı. Bazen öyle oluyor ki, yakınındayken gidemiyorsun, uzak olunca kolaylaşıveriyor. Ziyaret için gidince, gidemediğimiz yerlere gidebilme fırsatı doğdu.
 Kapısından girer girmez, bambaşka bir havaya büründüğümüz yer. Kabristan karşılıyor, kediler misafiri. 'Fatiha okumayı ihmal etme' diyorum Sema'ya. Yürüyoruz, başımız gökte. Öyle güzel ki ağaçlar, öyle yakışıyor ki..


 Kabristanın ismi Hamuşan. Bir Mevlevi tabiri olduğunu öğrenmiştim daha önce; sessizler, susmuş olanlar manasında. Ama en çok şeyi anlatanlar, diye geçiriyorum içimden. Çıkışta ziyaret ederiz diyerek, heyecanla müze biletlerimizi alıp içeriye giriyoruz. Girişte Sema gösterilerinin olduğu güzelim bir salon var, çok sevdim orayı. Sema'yla bir de Sema gösterisi için gelelim diye sözleştik. Üst katta Mevleviliğe dair sembolleri anlatan salonlar var; müzikleri, sanatları..


  Hüsn-ü hat sanatı ile ilgili olan bölüme gelince, daha bir uzatıyorum geçirdiğim vakti; kalbi bir bağım var neticede. Yarım kalmış bir ders alma hatırasını bıraktım İstanbul'da, bakalım ne zaman dönmek nasip olacak? Mevlevilikle Hat sanatının bağı hakkında pek de malumat sahibi değildim, geziden sonra ufak bir araştırmayla öğrendim ki; Mevlevilik yoluna gönül veren hattatlarımız epey çokmuş, zira hat sanatının dervişâne özellikleri, tarîkat yolunun özellikleriyle bağdaştırılırmış; sabır, tertip, devamlılık.. Mevlevihanelerde mihrâbın karşısına 'Yâ Hazret-i Mevlâna' yazılı bir levha asmak gelenek halinde imiş. Fotoğraftaki de Ahmet Râkım Efendi ketebeli bir levha. Büyükçe 'Dost, Hazret-i Mevlâna Celâleddin-i Rûmi' , alt kısımda minicik 'kuddisallahu Sirru'l alâ' yazılı. 


  Alt katta müze kısmı bulunuyor. Mevleviliğe dair bir çok yeni şey öğrendim, bazılarını Konya'daki ziayretimden hatırlayıp tazelemiş oldu, bazılarına şaşırdım.. Sonra Sema'ya dönüp dedim ki; müze ziyaretlerinde bir süreden sonra bilgiler öyle çoğalıyor ki zihnimde, yenilerini okuyamaz hale geliyorum. Sonlara doğru malesef düşünerek, muhakeme ederek okuyamadım. Bir daha gidersem; ki gitmeyi çok çok isterim, son bölümden başlayarak gezeceğim ^.^


 Bahçesi öyle güzel ki Mevlevihanenin; 'Dinle!' kulum der gibi; kuş seslerini, yaprakların hışırtısını, mahlukatın zikrini, nebatatın bize anlattıklarını, kendimizi, içimizdeki o güzel sesi..
Dinlemeye niyet ettik, buraya gelmeli dedik; içimize dönmek için, o en derine yolculuk için. Otururken öylece bahçede; Taksimin o karmaşasının içinde buranın nasıl böyle huzur içinde kalabildiğine hayret ettik. Hayret en güzel makam. Aslında O'na yönelince her yer öyle huzura dönmez mi?
 Uzuun uzuun geçiridiğimiz vakitten sonra,  müze kapanışı saati gelmiş, ve Hamuşan'ı ziyaret etmek nasip olmuyor. İçimde ukde. Güvenlik görevlisi bizim düşen suratımızı görünce diyor ki; mezarlık işte bişey yok ki orda. Gördüklerimiz, düşünebildiğimiz kadar genişliyor.

 Tefekkür ederek bakabildiğimiz günler duasıyla.
                                                                         Ramazan'23 1436

18 Haziran 2015 Perşembe

{RamazanGüncesi'1} Çocukça Ramazan

 Es'selam;
 Epey zaman sonra, yine ve yeniden tıpkı başlangıç vesilem gibi Ramazan Notlarıyla yine yazıyorum. Bu duyguları paylaşma coşkusunun kalbimdeki tesiri büyük. Ramazan ruhunu her atmosfere taşımak heyecanımı, isteğimi, enerjimi, ibadet aşkımı, zikrimi artırıyor sanki. Tüm bunlara binaen yine buradayım, yine yazıyorum, yine güzellik paylaşma peşindeyim.


Ramazan- Şerif'e bu denli kıymet vermem, heyecanlanmamda en büyük katkı çocukluk yıllarımdır diye düşünürüm hep. Tabii o en masum yıllara eklediğimiz ilim, ibadet şuuru ve Rabb'imizin kalbimizdeki yeri.. Çocuk kalbine yer edinmek lazım diyorum, Ramazan zihinlerine öyle güzel anılarla kazınsın ki; her karşılamalarında çoşkuları, ibadet aşkları, mutlulukları, orucun vucütlarındaki olumlu etkisi artsın istiyorum. 

Bu hisler içerisindeyken; bitutamani hesabının sahibi sevgili Feray'ın paylaşımıyla karşılaşıyorum. Diyor ki; minikler için bir imsakiye hazırladım, mail atın hemen göndereyim. Hemen mail atıyorum, ve hayal kuruyorum. Bir imsakiyesi olmalı çocuğun, yanında orucunu heyecanla açacağı hurması, bir minik takke ve tülbentle teravih heyecanı yaşamalı, çikolatasız olur mu hiç? Ve minikler için Ramazan kitimiz hazır. Çocuk ruhu öyle masum ki; iyiliği unutmuyor, hemen mutlanıyor; mutlu edin onu.


   Kardeşim dün mütemadiyen; 'ayy çok heyecanlıyım, yarın Ramazan başlıyor' diye sayıklıyordu. Çünkü ilk defa tüm Ramazanı oruçlu geçirme hedefi koydu kendine, muvaffak olur inşAllah ^.^ Kış Ramazanıydı ilk orucumu tutmaya başladığımda, kısacıktı günler, okuldan gelir mukabeleye giderdim annemle, hemen iftar vakti gelirdi. Kardeşimin bahtına uzun günler geldi, ya nasip! Aşama aşama yaklaşmak, minikleri sıkmak yerine heveslendirmek gerek, orucun ruhunu anladıkları Ramazanlar yaşarlar inşAllah. Yine sevgili Feray'ın hazırladığı minklere Ramazanı anlatmaya dair bir mektup, faydalanırsınız dilerim: Ramazan postası.


Hep Ramazan coşkusu diye tekrarlıyorum.  Ama bu coşku öylece kalmamalı, yanına eklenmesi gerekenler var. Orucun ruhunu anlamak lazım; sadece yoksulları anlamak için mi tutulur oruç? Ramazan nasıl bu ruh halini verebiliyor? Açlık sadece bedenimize değil, zihnimize de mi iyi geliyor? Tefekkür edelim biraz.

Tefekkürlü oruçlarımız olsun.
1 Ramazan'1436

14 Temmuz 2014 Pazartesi

[RamazanGüncesi'1] Ramazan Coşkusunu Artırma Çabaları

Esselamü aleyküm;

'Ademoğullarının bütün amelleri kendileri içindir. Fakat oruç böyle değil. O benim içindir ve mükafatını (sadece) ben bilir ve veririm.'


  Ramazan-ı şerif hep duygularımı coşturan ve kalemimi yazdıran olmuştur. Özellikle bir kaç yıldır huy edindiğim Ramazan Notları yazma seramonilerime çokça şükrediyorum şimdilerde. Ramazan notları tutmanın en güzel yanı ise her okuduğumda o Ramazan coşkusunu hissederken, 'Eski Ramazanlarım nasıl geçmiş, şimdiki Ramazanım nasıl geçiyor?' muhasebesini yapabilmem. -E Ramazan en kutlu misafirimiz değil mi nihayetinde, her yıl daha güzel ağırlayalım ki; sonraki gelişi daha coşkulu olsun.-
   
   Zaman zaman aklıma geliyor; keşke çocukluk Ramazanlarıma dair bir anı defterim olsa da, şimdi önümde açılsa ve okusam. Zihnimi yokluyorum sık sık, çocukluk Ramazanlarıma dair anıları hatırlayabilmek adına. Hiç hafızamdan silinmeyen anılar var şüphesiz; Ramazan deyince gözümde canlanan o zamanlara ait sahneler.
Sahura çağrıldığında içeriden gelen çatal kaşık sesleri, davulcunun sesini duymak için 'anne beni erken uyandır' yalvarmaları, mukabeleye giden en küçük olmam ve teyzelerin beni sevmeleri, kış Ramazanları... -uzun uzun anlatmayı sevdiğim anılar-



  Eve girince de Ramazan hissedilsin istiyorum, halimiz ahvalimiz zaten Ramazan halini yansıtmalı da, evde de bir esinti olsun diyorum. İlk mahyamı yapıyorum bu düşünceyle. Kadim zamanlarda mahya yapımı pek zormuş, mahyacılar epey zaman uğraşırlarmış hazırlamak için; bizimki öyle olmasa da ben de evimizin mahyacısı oldum. Baktıkça yüzümü gülümsetiyor. 

  Bu ay öyle kutlu bir ay ki; işte böyle insanı halden hale koyuyor. Ne yapsam, ne etsem hali en güzel hallerden. Ve diyorum ki; Rabb'im bizi bizden iyi biliyor. Her yıl böyle bir aya sahip olmak, tazelenme sebebi; aslında Rabb'in kullarına her daim daha fazlasını yapabilirsiniz deme biçimi benim tahayyülümde. Daha fazla Kur'an-ı Kerim okuyabilirsiniz, bir ayda hatim yapabiliyorsunuz. Zaman zaman yatsı uzun gelir, oysa siz 33 rekat kılabiliyorsunuz. Açlığa tahammülünüz bakın ne kadar fazla, aslında çok yiyorsunuz. Ve daha bir çoğu. Kendimizi tanıyoruz her yıl yeni baştan,ve kendimizi aşıyoruz.

   Güzeli anlattıkça güzelliklerin artacağına inananlardanım. Bu demek değil ki; kötülükler bitecek. Kötülükler her daim var, İsrailin her Ramazan yaptığı zulümün artması gibi. Gönlüme dokunuyor, ancak dualarımıza dahil etmekten fazlası var mı bilmiyorum. Dualarımız Filistinsiz olmasın.

  Ramazan coşkumuz eksik olmasın.
Dualı Ramazanlar.
Ramazan'17 1435

Hamiş* Bana instagramdaki yazıların çok kısa deyip sitem eden, yazmama vesile olan kardeşyarımdır, demeden edemedim. Var'olsun.


16 Mayıs 2014 Cuma

Dua'm : Merhamet

Esselamü aleyküm;

'Ben gittigimde benden iyisi gelsin ey Rabb'im, ben sustugumda benden hayırlısı konussun.' 
-Her Gece Bir Dua / Senai Demirci-



 Sela sesi geliyor hafiften, 'Rabb'im rahmet eylesin tüm giden canlara, aile ve sevdiklerine sabırlar versin insAllah!' diyorum içimden. İçim burkuluyor; bir değil iki değil yüzlerce can giden. 'Soma'daki maden kazasında vefat eden kardeslerimizin ruhuna' diyor hoca. 1 can bu kadar kıymetliyken; böylesine bir kayıbın hesabını nasıl verecegiz?
  Yazılanları, söylenenleri okudukça görüyorum ki; herkes herkesten sikayetçi, aslında herkes kendinden sikayetçi! Herkesin dilinde 'Bu ülkede her is böyle' söylemleri, -bu ülke- dedigimiz kimlerden oluşuyor?
   'Benlik -ben-' öyle öne çıkmıs ki; önceliklerimiz değismis, kendi hatalarımızı görmez olmusuz. Bazı seyler insan canından daha kıymetli hala gelmis!

   Merhamet ya Rabb!
   Kalplerimizi yumusat Rabb'im, senin merhametinin bir parçası bizde olsa böyle kıyıcı olabilir miydik? Yaptığımız islerde önceliklerimiz böyle mi olurdu? Hesabını vermek zor Rabb'im. Bugün Cuma; müjdeliyorsan ya bize: 'Bana dua edin ki; size icabet edeyim.' diye, dua ediyoruz Rabb'im.

   Dua'm; Merhamet Rabb'im!
   Cumamız hayr'olsun.
   Duasız kalmayalım!
17 Receb 1435
Dipnot: Receb-i Şerif devam ediyor, bize düşense nurundan faydalanmak inşAllah.

4 Mayıs 2014 Pazar

Dönme Eyleminin Zorluğu & 'Ben Geldim'

 Esselam,
 Bekar gittim, evli döndüm. Evimizden ilk yazımı yazmanın heyecanındayım. Paylaşılacak öyle çok şey birikmiş ki, kendimi zamanın akışına nasıl bıraktığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Yazmayalı yaklaşık 9 ay olmuş, bense evlilik heyecanı, İstanbul'a tekrar dönmeler, yeni planlar, yeni yol haritaları derken zaman kavramımı yitirmişim.



  Eveet, dönmeler zor diyordum. -Nedense- bir açıklama yapma gereği, 'Nereden başlasam anlatmaya' hissi, 'Dur bi' şu düğünü de atlatalım' telaşeleri bir türlü yazamamama sebepler. Ne gereği varsa bunların, deli bu işte! İlla ki tam olsun hissi, yapmamaya engel oluyorsa, eksik olması ondan daha mı iyi acaba?

  Kafamda deli sorularla yazmalarıma devam etmeyi ümit ederek ayrılıyorum.
  Gününüz hayr'olsun ^^
  Pazartesiniz haftanın bereketi olsun.

Dipnot: Yazacağın diye söz verip yazamadıklarım için, yorumlarına dönemediklerim için, 'Nerelerdesin' deyi halimi hatrımı soranlara cevap yazamadığım için özürlerimi bildiriyorum.