9 Ağustos 2018 Perşembe

Annelik Hikayem 1 - Dünyaya Alışma Sancısı



Anne olmak demek bir çok hikayeye şahit olmak, bilmediğini bilmek, öğrenmediğini öğrenmek hissetmediğini hissetmek demekmiş, anladım. Anne olmak demek, duygularının coşkusuna şaşırmak, gücüne güç katmak, kendini yeniden tanımak, eşini yeniden tanımak demekmiş, bildim.. Bazen sokakta ağlarsa ne yaparım diye korkmak, bazen gece yarısı sokaklara dökülmek, bazen tuvaletini yapmasına sevinmek deliliğiymiş.. Anneni anlamakmış çoğu zaman, annesizliği anlamakmış, her yavruya anne şefkatiyle yaklaşmak demekmiş. Bir insanın can oluşu, doğuşu, büyüyüşü ne çok mucizeviymiş, anladım. Kalbinin atışını duymakla başlayan o serüvende hayret duygusunu sürekli yaşamakmış. İlk hayretimdir; daha yüzünü görmeden duyduğum o sesin sanki bir ağlama sesi değil de; zorlukların sonunda çalan, tınısına aşina olduğum mutlu bir müzik gibi gelmesi. Bilmiyordum ki; ilk 3 ay gece gündüz, durmadan o sese aşina olacakmışım meğer. İşte burada başlıyor anlatacaklarım; ilk 3 ay ne zordur hakikaten taze bir anne için 💚

  Yenidoğan zamanları, anneliğin ilk anları; hayatımın belki de en şaşkın zamanları.. Evde Hüma ile ilk defa yalnız kaldığımız o günü hatırlıyorum da, üzerimden pijamaları bile çıkaramadığım, su içmeye bile hızla gidip geldiğim.. Bir endişe sarmıştı içimi, ‘bundan sonra hayatım hep böyle mi olacak?’ Uykuya dalmakta zorlanan bir bebek, yerine koyduğum an uyanan da..Kolik dedikleri hani. Sadece koynumda uyuyor mışıl mışıl, bir yandan kulağımda ‘aman kucağa alıştırma’ cümleleri.. Ne kadar okumuş olursan ol, o kadar yaşamadığın bir tecrübe ki ‘acaba doğru mu söylüyorlardı?’ endişesi.. İyi ki kalbimi dinlemişim, iyi ki kulağıma çalınanlara ‘hıhı’ deyip geçmişim. İyi ki bazı günler sabahtan akşama bütün uykularında koynumda uyutmuşum. Bir  daha ne zaman uyur ki öyle? Meğer bebeğin ilk 3 ay tek ihtiyacı güvenmiş, güvense anne kucağı demekmiş 💚 


   Orada burada uyuyakalan anne halleri, plan program yapmak şurada dursun yemek yapmaya bile bazen enerji ve vakit bulunamayan zamanlar. Bu  hengamenin içinde kendime nefes alacak zamanlar oluşturmak için çabalıyordum yine de; mesela ilk yalnız yürüyüşe çıktığımız günü de hafızamın en güzel köşesinde saklarım. Hüma 20 günlüktü, slinge uyurken yerleştirdim miniği, çıktık yürüyüşe, ama nasıl endişeliyim; ya uyanırsa ya ağlarsa sokağın ortasında diye, hızlıca bir tur atıp eve dönmüştüm. Öyle iyi gelmişti ki, evden çıkabilmek, yavrunla birlikte birşey yapabilmek, kendine vakit ayırdığını hissetmek..
  

  Ağlıyor Hüma, bazen saatlerce durmadan.. Alıyorum koynuma evin içinde turla bakalım turla, dilimde bazen dualar, bazen ilahiler, bazen ninniler, bazense hatırlayıp açtığım beyaz gürültü sesleri. Bazı kişiler iyi hissettiriyor, geçecek bu zamanlar diyor, onun için en rahat yer senin kucağın diyor, sana yemek yapayım mı diyor, sen git biraz uyu aklın O’nda kalmasın diyor güven vererek.. Bazıları ise ay ne kadar çok ağlıyor diyor, sanki hiç çocuk büyütmemiş acayip olan benim çocuğummuş gibi (evet böyle düşündüğüm oluyor), beyaz gürültü açıyorum, o sesler de neymiş diyor, bizim zamanımızda bunlar mı vardı, çocuklar 40 gün gözünü açmazdı diyor, slinge bağlıyor öyle oturuyorum, ah ah bu çocuk kucakçı -ne demekse- olacak sonra sen zorlanacaksın senin için söylüyorum bak diyor. Kalabalığa girince ağlıyor, alıyorum Hüma’yı kaçıyorum yalnız köşelere, ne kıymetli çocuğun varmış, çocuk tabi ağlayacak diyor. Beni istiyor, durmaz sizde diyorum, o ne anlayacak tanıyor mu diyor. Bu kadar ağlamasının sebebi acaba sütün mü yetmiyor diyor. Emziğe alıştıramadın bak susturamıyorsun diyor. Diyor da diyor..



Ben bir süre -ama epey kısa bir süre-  kafaya takıyorum bunlara, 'acaba'lar zihnimi kemiriyor, bir yanda kalbimin sesini dinliyorum ben iç huzuru, bir yanda tecrübeler doğru mudur acaba endişesi... Sonra bir gün geliyor: ‘Ben sadece içimden gelen anne olacağım!’ diyorum. Anlıyorum ki; bebeğimin yaşadığı: ‘‘dünyaya alışma sancısı’’, bu sancıyı dindirmede kalbimi dinleyeceğim.
Bebek, 9 ay annesinin karnında, güvende, sıcacık, mis gibi.. Bir anda dünya denilen şu aleme geliyor, gözüne gözlerini diken bir sürü göz, annesinin sıcaklığından koptuğu bir beşik, güvende hissetmeye olan ihtiyaç.. Ağlamak yapacağı en doğal şey ve durmadan ağlıyor. Kabul ettim. Uğraşmadım, kucağımdan bırakayım da uyusun da iş yapayım diye. Bildim ki O'nun kendini en güvende hissettiği yer benim kucağım, ileride kucağımdan aldığı güvenle özgürleşecek. Hem bir daha ne zaman bu kadar uzun dururdu kucağımda.. Aldım koynuma bazı günler akşama kadar, evet abartmıyorum akşama kadar eşim kapı zilini çalıp gelene kadar, bir uyudu bir emdi, bir uyandı, hep sinemde. Sling’e sardım, yine koynumda yürüdüm elimi kolumu sallaya sallaya.  Bazen kucağım da dindirmedi ağlamasını, yasladım omzuma sayısını bilmediğim kadar tur attım evin içinde.  Bazen babasının kucağında yüzüstü rahatladı. Bizim işimiz onun rahatlayacağı halleri bulmak oldu.
Her zaman doğal akışına bırakmayı öğrendim; yapay olanı reddetmeyi. Emzik için başta uğraştık evet, ama almadı. Bebek de doğal olanı istiyor çünkü, emzikse öyle yapay bir şey ki, ağlamayı kesmesinin ona fayda etmediğini öğrenmem sonraki zamanlarıma dayanıyor ve iyi ki almamış diyorum. Ve dedim ki kendime, sütünün yetmediğine inanırsan sütün yetmez. Hayır Allah seni harika bir mekanizmayla yaratmış, O’nun rızkını veren de O(c.c). Ve başka hiç birşey yemedi Hüma ek gıdaya başlayana kadar 💚

    İlk 3 ay geçti, ağlamalar azaldı, iletişimimiz güçlendi. Dünyaya epey alıştı. Galiba kolaylaştı diyordum ki; herkesin yaşamadığı başka zorluklar hayatımıza dahil oldu. Hikayenin başka bölümlerinde anlatacağım gibi..


Hiç yorum yok: